14 Şubat 2024

AKP ve MHP keyifle, halk kaygıyla CHP'yi izliyor

Parti içi iktidar savaşları ve hırsı ülkeye, hele de CHP'ye hiç yaramıyor

Tarihe dönmenin ve bugüne gelmenin zamanı.

CHP'de...

"Bıktım bu hiziplerden, parti içi çekişmeden artık gına geldi."

Evindeki özel sohbetimizde Bülent Ecevit bu cümlenin ardından hiç beklemediğim kararını açıklıyor:

"CHP'den istifa edeceğim, bıktım artık."

12 Eylül 1980 darbe günleri...

30 Ekim 1980'de CHP'den istifa ediyor.

Askeri yönetim CHP dahil bütün siyasi partileri kapatmış ama, CHP'de hâlâ kazan kaynıyor!..

Sürekli iç çekişme

Ecevit'in 1972 yılında genel başkanlığa seçilmesinden kısa süre sonra CHP'de hizipler zuhur ediyor. Ancak, iktidar ortağı olduğu için herkes kuluçkaya yatıyor.

1979 ara seçimlerinde CHP ağır bir yenilgiye uğrayıp, iktidardan düşünce alttan alta kaynayan hizipler su yüzüne çıkıyor.

1983'de yeniden demokrasi dönüldüğünde CHP'nin yerine SHP kuruluyor ki, sonradan CHP'ye dönüşüyor.

Gerek SHP, gerek CHP döneminde parti içi çekişmeler had safhada.

Öncesinde Ecevit - Deniz Baykal, sonrasında Erdal İnönü - Deniz Baykal çekişmeleri, arka arkaya olağanüstü kurultaylar getiriyor.

Genel başkan kim olursa olsun, parti içi çekişme eksik değil.

Hiç unutmuyorum.

Yıllar önce Almanya'ya Kemal Kılıçdaroğlu ile gittiğim bir gezide, aynı masada oturduğum beş CHP'li milletvekilinin hepsi genel başkan adayı!..

Oysa, o sırada ufukta ne kurultay var, ne de olağanüstü bir durum.

Batıda sosyal demokratlar

Bu girişin nedeni şu:

Belediye başkan adaylarının ilan edildiği bugünlerde CHP'de iç sürtüşme yeniden hortlamış bulunuyor.

Bunu görenlerin bir bölümü çekişmeleri "parti içi demokrasiye" bağlıyor.

Doğru, AKP ve MHP'ye bakın, orada çekişme filan yok, tersine...

"Otoriter liderlik, iktidar olmanın avantajıyla paylaşılan rantlar, tam biat kültürü, kimsenin sesi çıkmıyor."

CHP Türkiye'de parti içi demokrasinin en geniş biçimde bulunduğu belki de tek parti. Parti içi demokrasi Avrupa'daki sosyal demokrat partilerin hepsinde var. Ama, onların hiç birinde CHP'deki gibi, kıyasıya hesaplaşma yok.

Adaylar

Belediye başkan adaylarına gelince, bildiğim için söylüyorum:

"- Bazı adaylar parti içinden ya da dışından birilerinin adamı,

- Bazı adaylar, bir önceki belediye başkanı başarılı olduğu halde, onların yerini alıyor,

- Sonuçta bazı yerlerde çoğunluğu tatmin etmeyen adaylar belirleniyor."

Aynı anda sırıtan başka bir "partiyi biraz daha karıştırma" manevrası devreye giriyor.

Genel Başkan iken, etmedikleri hakareti bırakmayan, onunla mahkemelere düşen Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli şimdi Kılıçdaroğlu'na sahip çıkmak gibi, ibretlik bir yarışa giriyor.

Sorunun özü

Aday belirlemeler CHP'de neden bu ölçüde sancı yaratıyor?.. Bir kesim neden hırçın?.. Galiba şu:

"Ekrem İmamoğlu sadece İstanbul ilçelerinde değil, Türkiye'deki bazı yerlerde de adayların belirlenmesinde aktif rol oynuyor. Kendine bağlı adamlar getiriyor.

Her şeye karışması, Genel Başkan Özgür Özel'i gölgede bırakıyor.

Parti içinde iki başlılık doğuyor."

CHP'nin geçmişindeki hizipleşmenin yerini, bugün iki başlılık alıyor.

O halde:

İmamoğlu'nun hırslarını kontrol etmesi gerekiyor.

Çirkin istifalar

Ayrıca...

Yeniden aday gösterilmeyen bazı ilçe belediye başkanları ve Gürsel Tekin CHP'den istifa ediyor.

"Atatürk ilkelerinden, sosyal demokrat parti kimliğinden, çağdaş uygarlık hedeflerinden sapmalar" gibi, büyük laflar ederek, istifa edenler...

Madem sapma vardı, bugüne kadar neden istifa etmediler?..

Aday gösterilmeyince mi akıllarına o büyük laflar ve istifa geliyor?..

Beş para etmez bir siyaset.

Son derece çirkin.

Türkiye ve CHP

Türkiye'de neler oluyor?..

Halk perişan.

31 Mart seçimleri genel olarak iktidar lehine sonuçlanırsa, Türkiye hangi maceralara sürüklenir?..

Hale bakın...

Demokrasi, hukuk ve ekonomi açmazı içinde Türkiye yüz  yılın en sıkıntılı dönemini yaşarken...

Herkes CHP'yi konuşuyor.

AKP ve MHP ellerini ovuşturuyor.

Parti içi iktidar savaşları ve hırsı ülkeye, hele de CHP'ye hiç yaramıyor, öneririm, bu konuda çok kitap var!..

CHP'nin tek bir görevi var.

31 Mart akşamını düşünmek.

Yalçın Doğan kimdir?

Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi'ni, 1969'da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi.

Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet'te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı.

1989'da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet'te önce Yayın Koordinatörü, 1999'da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003'te Hürriyet Gazetesi'nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24'te köşe yazarlığına devam ediyor.

Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'in çeşitli ödülleri yanında, 2014'te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV'nin 'Kırılmayan Kalemler' ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı.

Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almanca'dan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir.

Yazarın Diğer Yazıları

Kaderin cilvesi: Ezici asgari ücrette “dış güçlerin” rolü

Tek adam rejimine geçildiğinden bu yana, Türkiye herhangi bir alanda ne zaman tökezlese, Erdoğan’ın reçetesi hazır: “Dış güçler engelliyor.” Kendisine engel olarak gördüğü “dış güçler”, IMF’siyle, uluslararası kredi kuruluşularıyla asgari ücreti belirlemekte rol oynuyor. Onun deyimiyle, “dış güçler, yalancı çobanlar” devrede!

Bu karanlıkta Tuncer Bakırhan’ın “demokratik zemini müsait!..”

Orta Çağ benzeri, hiç olmadığı kadar karanlık, karanlık, karanlık günler!..

Acıklı bir güldürü: Asgari Ücret Komisyonu

Kendisine yakın sermaye gruplarının vergilerini defalarca siliyor, onlara defalarca teşvik armağan ediyor. Sildiği milyarlarca lirayı asgari ücretlilere aktarsa... Milyonlarca çalışan hiç böyle “acıklı bir güldürü” izlemek zorunda kalır mı?.

"
"